Avcılar Belediyesi Uygulamalı Tahlil ve İnovasyon Merkezi’ni ziyaret eden Kılıçdaroğlu, İstiklal Caddesi’nde meydana gelen patlamaya ait birinci açıklamasında, “İnşallah ölü ve yaralı yoktur.” sözünü kullandı.
Türkiye’de barış içinde yaşamak istediklerini lisana getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Biz bu ülkede barış içinde yaşamak istiyoruz. Görüşlerimiz farklı olabilir, ne olursak olalım bu ülkede bayrağımızın altında, vatanımızda özgürce yaşamak istiyoruz. Her türlü teröre karşı gönül birliği yapmak zorundayız. Her türlü teröre karşı ortak ses çıkarmak zorundayız ve terörü lanetlemek zorundayız. Terör nereden, kimden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun teröre karşı bu ülkede yaşayan 85 milyonun birebir şeyi seslendirmesi lazım. Terörü, terörü yapanları, onlara takviye verenleri lanetlemesi lazım. Bunu yaptığımız vakit gönül birliğimiz olur, kucaklaşmamız daha hoş olur.”
Ziyareti sırasında Türkiye’nin deprem gerçeğine de değinen Kılıçdaroğlu, siyasilerin depremde olası riski minimize etmek, can ve mal kayıplarını önlemek için çalışması gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Eğer beşere saygılıysanız, bir kente saygılıysanız var olan riski azaltmanız gerekiyor. Kaynaksa kaynak yaratmanız gerekiyor. İnsan potansiyeli olarak zati yeteri kadar mimarımız, mühendisimiz, müteahhidimiz var. Materyal açısından hiçbir problemimiz yok. Yeteri kadar Türkiye’de gereç de üretiliyor. O vakit şöyle bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Neden bugüne kadar büyük zelzele riskine karşı yanlışsız dürüst önemli bir tedbir alınmadı? Evet bu soru hala meydanda duruyor. İkinci soru, tedbiri almayan siyasal iktidarın kayıtsızlığı niye devam ediyor? Üçüncü soru, bu kayıtsızlık devam ettiği mühlet içerisinde sanki sivil toplum örgütleri, siyasal partiler, meslek kuruluşları neden bu hususta tedbir alınması gerekir diye siyasal iktidara vakit zaman misyonlarını hatırlatmadılar? Ve beşerler hayatlarını kaybetti, binalar riskli duruyor fakat güya hiçbir şey olmamış üzere yolumuza devam ediyoruz. Bu sağlıklı bir devlet yapısının olmamasından kaynaklanıyor.”
Devlet yapısındaki çürümenin böyle bir tablonun ortaya çıkmasına yol açtığını savunan Kılıçdaroğlu, “Bu devlete liyakat lazım. Liyakat olmadan bir devletin yönetilemeyeceğini, işi şayet ehline teslim edemezseniz meselelerin da çözülemeyeceğini çabucak hemen gittiğim her ortamda anlattım. Doğal olarak seçilen bir belediye lideri yönettiği beldede yaşayan halkı korumak zorunda. Riski biliyor ve görüyor ancak kimse bir adım atmıyor, tam aksine mahzurlar çıkarılıyor belediye liderlerine. O da bulduğu bir teknikle sorunu çözmeye çalışıyor. Ve değerli ölçüde, Avcılar’da yıkılacak olan binaların büyük bir kısmı yine inşa edildi. Bir ahenk içinde yapıldı bu.” değerlendirmesini yaptı.
Kılıçdaroğlu, insanların kendi özgür iradeleriyle oluşturulan program çerçevesinde kendi binalarını artık yenileyemez hale geldiğini öne sürerek, şunları kaydetti:
“Rakamlar nitekim müthiş. Sayıya baktığımızda 6 milyon 700 bin konut riskli. Her konutta 4 kişi olsa 25 milyon ediyor. 25 milyon sayısını devleti yöneten bir kişi hafızasının bir yerinde tutsa o gece uyuyamaz, uyumaması lazım. 25 milyon kişinin hayatı riskteyse ve siz hala bir şey yapmıyorsanız ve riski hala görmek istemiyorsanız önemli bir problemimiz var demektir. Tahlil elbette ki siyasi otoritenin, yani devleti yönetenlerin. Akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle hareket etmeleri gerekiyor. Kendi beşerlerine paha vermeleri gerekiyor.”
Devleti yönetenlerin halkla kavga edemeyeceğini aktaran Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Devleti yönetenlerin sorumluluğu halkıyla ahenk içinde meselelerini çözmektir. Şayet siz halkınızla, yönettiğiniz toplumla ahenk içinde onların problemlerini çözerseniz o vakit saygınlık kazanırsınız, vatandaşın da idareye hürmeti olur. İnsanları alıyorsunuz kapının önüne koyuyorsunuz, meskenini yıkıyorsunuz. Düzgün de bu insan nereye gidecek, meskenini yıkıyorsunuz nereye gidecek bu beşerler? Ve 20 yıldır siz nerelerdeydiniz, 20 yıldır neden görmediniz? 20 yıldır bütün ihtarlara karşın niçin sessiz kaldınız? Bunu mimar mühendis odalarının sorması lazım, siyasal partilerin sorması lazım, sivil toplum kuruluşlarının sorması lazım, müteahhitlerin sorması lazım, inşaat materyalleri üreten firmaların sorması lazım. Ölecek olan beşerler bizim insanlarımız, hayatı risk altında olan insanlarımız bizim insanlarımız ve bu insanların büyük bir kısmı orta alt gelir kümesine sahip olan insanlarımız, durumları güzel olmayan insanlarımız bunlar.”
Sorunun büyük olduğuna ancak çözülemez bir sorun olmadığına işaret eden Kılıçdaroğlu, “Bütün bu problemlerin tamamı çok kısa müddet içerisinde akılcı siyasetlerle çözülebilir. Elin oğlu çözüyor da biz neden çözmüyoruz? Japonya’da deprem oluyor, üstelik çok daha fazla oluyor ama kimsenin burnu kanamıyor. Bütün sorun Türkiye’yi yöneten siyaset kurumunun geleceği yeterli sorgulayamamasından, geleceğe yönelik sağlıklı, dengeli planlar yapmamasından kaynaklanıyor. Ve Türkiye’nin artık bu yapıyı, bu anlayışı değiştirmesi lazım.” dedi.
